• İletişim
  • Yazarlar
    • Veysi Sarısözen
  • Gizlilik Politikası
30 Ocak 2023 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL
Yeni Yaşam Gazetesi | Yeni Yaşam
KADIN EKİ
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Politika
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
  • Kadın
  • Dünya
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Tümü
  • Panorama 2022
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Politika
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
  • Kadın
  • Dünya
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Tümü
  • Panorama 2022
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi | Yeni Yaşam
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar

Aleviler, asimilasyon, Diyanet ve din dersleri

13 Ocak 2022
Kategori: Yazarlar, Zeynel Kete

Alevlerin asimilasyon olgusunu, iktidar ve sermaye tekellerinin toplum üzerinde uyguladıkları iktidar ve sömürü mekanizması olarak ele almaları tarihi bir saptamadır

İnanç, birey ve toplum için sonradan gereksinim duyduğu ve geliştirdiği bir kimlik değildir; bireyin öncelikle doğa ile olan ikrarlı ilişkisinin sonucunda gelişen, kâinat ile de ilişkilenen bir düşünüş, var oluş yöntemidir.

İnsanlık tarih boyunca, yaşam içindeki her tecrübesini, gözlemini, birikimini, ulaşamadığı birçok varlığın yaşamındaki yerini, etkisini anlama çabasına girmiştir. Bu hakikat ve özgürlük arayışına aşk ile girerken çeşitli yol ve yönteme baş vurmuştur. Yol esasla, yön ise usulle ilgilidir. Alevi düşün dünyasında “Yol cümleden uludur” düsturu bu hakikati dile getirir. Din, mezhep ya da farklı inanç sürekleri devletçi uygarlık döneminde komin değerlerinden, ahlakî yönlerinden koparıldılar.

Din, mezhep, tarikat ve cemaatler toplumsal faydanın inşa edilmesi, ahlakiliği esas alması gibi toplumsal amaca hizmet ettikleri bilinir. Özellikle ulus devlet modelinde din ve mezhepler milliyetçilikle özdeş tutuldu veya milliyetçiliği besleyen temel kaynak haline geldi.

Özellikle Ortadoğu’da milliyetçilik her zaman dinden beslendi. Ulus devletlerin kurulması ile beraber inançlar arasındaki ayrışma derinleşti. Dinler, tarikatlar, mezhepler, cemaatler artık toplumsal faydadan uzaklaşmış, iktidarın tekelinde; itaatin dini söylemlerle meşrulaştırılmasının aracı haline getirildi.

Cumhuriyet modernitesinin devlet aklı sosyo-politik kültür içerisinde toplumu dikey olarak bölen hakim millet anlayışını devam ettirdi. Tüm kültürel farklılıklar, zenginlik olarak değil birer tehlike olarak kabul edildi. Çağdaş, demokratik, laik, ilerici, modern sıfatlarla tanımlanan yeni rejim 3 Mart 1924 tarihinde 1875’te Şeyhülislamlığın yerine kurulan “Şer’iye Vekâleti”ni kaldırarak Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdu. Artık devletin resmi bir dini vardı. 1924 Anayasası ile beraber Osmanlı’daki din ve mezhep eksenli millet-i hâkime anlayışı Türkiye Cumhuriyet’inde etno-dinsel temeller üzerinde yeniden inşa edildi. Cumhuriyet’le beraber “yeni sürüm hakim millet anlayışı”, “laik, Sünnî, Müslüman, Türk Hanifi” gibi özellikler tek bedende birleşerek yeni “Türklük Sözleşmesini” oluşturdu. Gelinen aşamada Diyanet İşleri Başkanlığı bir inanç kurumu olmaktan ziyade farklı etnik ve dini kimliklerin yurttaş olarak talepkârlıklarına yönelik siyaset belirleyen bir kurum haline gelerek; iktidara gelen tüm partilerin resmi ideolojiyi sürdürmelerinin en güçlü ideolojik aygıtı haline geldi. Bugüne kadar gelen çelişki ve çatışmaların birçok nedeni farklılıkların tekleştirilmesi anlayışı oldu.

Alevilerin ve Alevi kurumlarının sık sık gündemleştirdikleri “Diyanet İşleri Başkanlığı ve Zorunlu Din Derslerinin” kaldırılması etkinliklerini yürütürken “kurucu resmi ideolojiye” yönelik doğru bir tarihsel değerlendirme yapmaları demokratik mücadelelerine ivme kazandıracaktır.

Diyanet İşleri Başkanlığı gibi misyon sahibi olan içteki “Hınzır Paşalara” karşı meydan kurulmadan asimilasyona karşı nasıl mücadele edilecek? “Yerel Diyanet” gibi sorumluluklar alan seçilmişlerle hangi ilke ile bir araya gelinecek? Diyanet karşıtlığı İslam karşıtlığı algısına yol açar mı? Sorularının cevabı bir çözüm yöntemini içinde barındırır.

Alevilerin, asimilasyon olgusunu sadece Diyanet ve din derslerine indirgemeleri sosyolojik ve sınıfsal bakış açısıyla Cumhuriyet modernitesini ele almadıkları anlamına gelir.

Alevilerin asimilasyon olgusunu, iktidar ve sermaye tekellerinin toplum üzerinde uyguladıkları iktidar ve sömürü mekanizması olarak ele almaları herkesten çok kendilerinin ihtiyaç duyduğu tarihi bir saptamadır.

Etiketler: Zeynel Kete
PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Seçimden önce…

Sonraki Haber

Ne devletin ne de ailenin… Çekin elinizi çocuklardan!

Sonraki Haber
Ne devletin ne de ailenin… Çekin elinizi çocuklardan!

Ne devletin ne de ailenin... Çekin elinizi çocuklardan!

SON HABERLER

Tarımı ve doğayı yok oluşa bağlayanlar…

Tarımı ve doğayı yok oluşa bağlayanlar…

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

Yeni yıla kalan hesaplar

Dönüm noktası

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

Her adıma bir yanıtımız var

Her adıma bir yanıtımız var

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

Bedrettin Dalan

Borç ödeme*

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

Tecrit ve izolasyona karşı Adalet Nöbeti

Koruculuk: Kirli işler organizasyonu

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

Uzun Bıçaklar Gecesi – Sinan Ateş cinayeti

Sarayın ön-yargısı HDP’yi kapatabilir mi?

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

Musa Anter’in susturulamayan ıslığı

Musa Anter’in susturulamayan ıslığı

Yazar: Yeni Yaşam
30 Ocak 2023

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Politika
  • Dünya
  • Emek-Ekonomi
  • Kadın
  • Editörün Seçtikleri
  • Ekoloji
  • Yaşam
  • Yazarlar
  • Forum
  • Karikatür
  • Birinci sayfa
  • Kadın Eki

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.